16 Kasım 2009 Pazartesi

Aptal Üssü Dört

“Aptal ne affeder ne de unutur. Naif hem affeder hem unutur. Bilge ise affeder ama unutmaz.”


Çok yakın bir arkadaşımın facebook iletisinde gördüğüm bu alıntı beni derin derin düşünmeye itti. Ne yalan söyleyeyim, kendim hakkında derin analizlere girişmemeye karar vereli birkaç yıl olmuştu. Düşündükçe kendimi suçlar buldum çünkü yaşanan çoğu olayda, halbuki her şeyi kontrol edebildiğim steril bir laboratuar ortamında yaşamadığım sürece olayların tek suçlusu ben olamazdım.

O yüzden bu alıntıyı görünce irkildim açıkçası, “tamam” dedim, “işte şimdi boka sarıyoruz”

Yine bir başka yakın arkadaşım benim için “sen olayları, insanları, duyguları, düşünceleri, görüntüleri ve diğer bilimum yaşam öğesini kategorilere ayırmaya, onlara etiketler yapıştırmaya çalışıyorsun” der hep, çoğu tartışmamız bu yüzdendir, ben etiketlerin ve kategorilerin insan zihninin doğal işleyişi olduğunu savunurum o ise bunu “basite indirgeme”, “yaftalama” olarak görür. Alakası ne derseniz, yukarıdaki alıntı insanları üç sınıfa ayırıyor ve bunların ara geçişleri yok, cümleye göre. O zaman ben hangisine giriyorum acaba? Birlikte düşünelim:

Bazı şeyleri asla affetmem ki unutayım. Kinciyimdir, intikamımı almadan da asla içim rahat etmez. Ama beni bu hale getirmek için çok kızdırmanız, sabrımı sonuna dek kullanmanız gerekir (sabır bende çoktur bu arada, her ne kadar babam aksini iddia etse de) Demek ki ben aptalım.

Ama bazen de çok çabuk affederim, unutur da öyle devam ederim yola. Bu da aslına bakarsanız aynı kişiden ikinci kazığı yiyen dek devam eder. İnsanlara hatalarından öğrenme şansı vermek gerektiğine inanırım, ama gel gör ki alıntıda da okunacağı üzere esas yapmak gereken affetmek ama unutmamak. Demek ki ben naif de olabiliyorum, ki ben bu duruma “aptallık” demeyi daha çok uygun görürüm.

Bilgeliğe gelince…işte hayatta belki de asla ulaşamayacağım mertebe o. Yani, zeki olduğumu düşünürüm, yaratıcılık filan da var bence, ama bilgelik? Yaptıklarımızın büyük resimde nereye yerleştiğini görüp küçük hesaplara değil genel iyiliğe yönelik hareket etme çabası? Sadece çabada kalır gibi, özellikle de konu kendim olduğunda. Benim dışımdaki herkesi nasıl etkileyeceğini düşünürüm ama uzun vadede beni ne hale getirir bu seçim, onu bir türlü kestiremem, hep tökezlerim bir süre sonra. Şu an bu yazıyı yazmaya karar verdiğim için bile gelecek yıllarda pişman olabilirim ama şu an bunu yazmak geliyor içimden.

Bu son bahsettiğim olay da bence (sonuçta herkes gelip geçebilir, ama kendiniz son nefesinize dek size eşlik edecektir) aptallıktır. Şimdi eldekileri toplayınca insanlar üç gruba ayrılırken aptallar, naifler ve bilgeler olarak, ben 3 kez aptal çıkıyorum. Aptal-küp gibi. Çok da hoş olmadı haliyle bunu fark etmek, affettiğim insanlara yeniden kin beslemeye başlayamayacağım ya da “kadim düşman” nitelediğim eski can dostlarımı bir anda affedemeyeceğime göre…

Gelin bana yardım edin diyeceğim ama, İstiklâl’de saz çalıp önüne “4 çocuk okutuyorum” diye yazan adama “Bana ne kardeşim ben mi soktum seni karının koynuna her gece, tutsaydınız azcık kendinizi” demeyi bilirken size “gelin benim yaptığım aptallığı siz temizleyin” diyemem…Bu da etti aptal üssü dört…

Benden adam olmaz…

NOT: Tam bu yazıyı yazarken radyoda Teoman'ın "Paramparça" şarkısı çaldı, sözleri sanki cuk oturmuş gibi oldu..."Nasıl oluyor, vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor?"

0 yorum:

Yorum Gönder