19 Nisan 2011 Salı

STOCKHOLM SENDROMU’NUN DANİSKASI: TÜRKİYE

Stockholm sendromunun ne olduğunu bilmeyenler için tanım: Psikoloji’de kaçırılma (ve tecavüz) mağdurunun faile, yani kaçırana (veya tecavüzcüye) sempati duyması ya da aşık olması durumuna verilen addır.

10 yıl önce Türkiye’de bence kimsede yoktu bu sendrom. “Gülü seven Tayyip’ine katlanır” diye bir deyimimiz de yoktu. Bak sen şu tesadüfe.

10 sene içinde kucaktan kucağa indik sahile, sesimiz duyulmadı. Aslında duyurduk da, her seferinde anamızı da alıp gitmek zorunda kaldık.

Anayasa değişti, işsizlik 3 katına çıktı, dış borç eksponansiyel arttı, memeleketin iktidar partisi tarafından kazanılan belediyeleri altın sıçarken muhalefet belediyelerinin en hayati yatırımları Danıştay’dan 10 kez döndü. Sevres Antlaşması'ndan sonra işgalcilerin ilk iletişim yollarına el koyduğu göz ardı edilip her türlü telekomünikasyon kurumu yabancılara satıldı. Gazetecisi göz altına alındı, tiyatrocusu işsiz bırakıldı, müzisyenin Diyarbakır’da “başkent konseri” vereni devlet sanatçısı oldu.

İlk 5 yıl içinde ülkemdeki Stockholm Sendormu mağdurarının oranı %47’ye yükseldi. Doğru orantıyla bu Haziran’da oran %60 gibi bir rakam olacak.

Onlar kumarda kazandı, biz tecavüzde kaybettik. Olay budur.

Satılmış oyun davası olur mu olmaz mı bilemem, ama sıkılmış halk arkasında şemsiyeyle oturamıyor. Çünkü burası seks otobüsü, burda dekolte giyen bile bile ladesçi, “açız” diyene “bok ye” deniyor.

Memleketin meslaktaşlarıma her zamankinden fazla ihtiyacı var. Bize iyi bakın.

7 Nisan 2011 Perşembe

SİZ İNSANSANIZ BEN NEYİM? BEN İNSANSAM SİZ NESİNİZ?

NOT: Yazı boyunca çok pis küfredeceğim, belden aşağı hem de. Bu hayvanların yaptıkları yerine benim insanca öfkemden utanacak olanlar okumasın.

Bangladeş'te 14 yaşında bir kız evli bir adamla ilişki yaşadığı gerekçesiyle kırbaçlanarak ölüme mehkum edildi, ve öldürüldü. (habere şu linkten ulaşabilirsiniz: http://edition.cnn.com/2011/WORLD/asiapcf/03/29/bangladesh.lashing.death/index.html?iref=obnetwork )

14 yaşındaki yeğenine göz koyup bir gece vakti kaçırarak tecavüz eden herif. Seni bu konunun dışında tutuyorum çünkü sorduğum soruya sen muhatap değilsin. Sen apayrı bir yaratıksın. Biz erkekleri s.kinin keyfine tüm dünyayı yakan hayvanlar olarak gösteren kadınlara hak verme sebebisin. Herşeyden önce katilsin. Kırbaçlar öldürmeseydi bile sen o körpe hayatı söndürmüştün zaten bencilliğinle. Tüm mahallenin birleşip sana tren yapmasını diliyorum ve çok içtenim. Kulağın dahil her deliğini kullansınlar, ben bile yardıma gelirim mide bulantımı kontrol edip.

Tecavüzcünün karısı. Sen bencillikte ikinci sıradasın ama merak etme, kocan sadece burun farkıyla önde. Kızı ağzı bağlı, tecavüz edilirken yakalamışsın, belli ki kocan olacak hayvan bir bok yiyor, sen gidip küçücük kızı kocanı ayartmakla suçlayıp bir de sen dövüyorsun. Köy treninin kocandan sonraki istasyonu sen olasın diyeceğim ama sen ondan da zevk alırsın. Bence sana meşe odunuyla pekmezin akana dek vursunlar.

Ülkedeki yargıyı es geçip fetva veren imam. İmamsan inancın vardır diye düşünüyorum, cehenneminde şeytanların sana tren yapsınlar. Nasılsa mokokodan ölemezsin de orda. Ama sen oğlancısındır bir de şimdi, ne diyeyim...Dişi şeytanlar zenci strap-on'u taksınlar.

Tecavüz, dayak ve kırbaçlanma nedeniyle ölen küçük kızın otopsi raporuna intihar yazan doktorlar. Haksız yere ölen masum bir kızın arkasından bile suçu örtbas etmek için kimbilir size kaç tane küçük kız teklif edildi ve siz de kabul ettiniz. Otopside kullanmanız gerekirken kullanmadığınız tüm o kesici delici aletler size kaçsın. Kıçınız Joker'in suratı gibi olsun. Why So Sin-ious?

İlk bir kaç kırbaçtan sonra kaçan tecavüzcüyü yakalamayan, yakaladığında da "unutun bu konuyu o senin yeğenin" diyen polisler. O tecavüzcü sizin küçük kızlarınızla ilgili düşündüğü herşeyi size yapsın. Ama önce belinizden o silahları alıp taşaklarınızı dağıtsın, ondan sonra.

Şeriat uygulamalarına ceza vermeyen Bangladeş hükümeti. Oturduğunuz koltuklar, bindiğiniz makam arabaları ve size tahsis edilen diğer her demirbaş belinize yüklensin. Daha da iyisi, haram yediğiniz her kuruş için şeriat usülü bir parmağınız kesilsin. Parmak kalmayınca s.kiniz kesilsin.

Kızlarını haksız olduğunu bildikleri bir cezadan korumak için o ibnelere karşı durmayan anne ve baba. Arkadan ağlamak kolay, kaçırın kızınızı, öldükten sonra değil ölmeden önce haber salın oraya buraya. Kurtarın ya o kızı. Ama yok, neymiş, "imamın kararına uymaktan başka çareleri yok"muş. Sizi de imam halletsin.

Eğitimsizlik, yoksulluk, bunların hepsi paravan. Erkeklerin güç egemeni olduğu bir dünyada gücün ve paranın sadece tek bir emeli vardır: kadın. Daha çok kadına "sahip" olan erkeğin daha güçlü olduğu bir dünya düzenini yaratan evrim teorisi: sana da kafam girsin.

Hadi s.ktirin gidin şimdi. Yok ben Saldıray Abi'yi çağırıyorum. Yanına da Kızılcık Haydar'ı.

3 Nisan 2011 Pazar

Song of Beren and Lúthien

The leaves were long, the grass was green,
The hemlock-umbels tall and fair,
And in the glade a light was seen
Of stars in shadow shimmering.
Tinúviel was dancing there
To music of a pipe unseen,
And light of stars was in her hair,
And in her raiment glimmering.

There Beren came from mountains cold,
And lost he wandered under leaves,
And where the Elven-river rolled
He walked alone and sorrowing.
He peered between the hemlock-leaves
And saw in wonder flowers of gold
Upon her mantle and her sleeves,
And her hair like shadow following.

Enchantment healed his weary feet
That over hills were doomed to roam;
And forth he hastened, strong and fleet,
And grasped at moonbeams glistening.
Through woven woods in Elvenhome
She lightly fled on dancing feet,
And left him lonely still to roam
In the silent forest listening.

He heard there oft the flying sound
Of feet as light as linden-leaves,
Or music welling underground,
In hidden hollows quavering.
Now withered lay the hemlock-sheaves,
And one by one with sighing sound
Whispering fell the beachen leaves
In the wintry woodland wavering.

He sought her ever, wandering far
Where leaves of years were thickly strewn,
By light of moon and ray of star
In frosty heavens shivering.
Her mantle glinted in the moon,
As on a hill-top high and far
She danced, and at her feet was strewn
A mist of silver quivering.

When winter passed, she came again,
And her song released the sudden spring,
Like rising lark, and falling rain,
And melting water bubbling.
He saw the elven-flowers spring
About her feet, and healed again
He longed by her to dance and sing
Upon the grass untroubling.

Again she fled, but swift he came.
Tinúviel! Tinúviel!
He called her by her elvish name;
And there she halted listening.
One moment stood she, and a spell
His voice laid on her: Beren came,
And doom fell on Tinúviel
That in his arms lay glistening.

As Beren looked into her eyes
Within the shadows of her hair,
The trembling starlight of the skies
He saw there mirrored shimmering.
Tinúviel the elven-fair,
Immortal maiden elven-wise,
About him cast her shadowy hair
And arms like silver glimmering.

Long was the way that fate them bore,
O'er stony mountains cold and grey,
Through halls of ireon and darkling door,
And woods of nightshade morrowless.
The Sundering Seas between them lay,
And yet at last they met once more,
And long ago they passed away
In the forest singing sorrowless.


- J. R. R. Tolkien -