21 Ocak 2011 Cuma

Delphi Kahini Gibi Bir Şey...

(Yazının sonuna dek kod adları kullanmamın bir sebebi var, sakın ikizlerlik yapıp sonunu okuma ey blogcu!)

Dün İzmir’deki son günümü kuzenimle Kordon’da bir bira keyfiyle noktalayayım dedim, ama tesadüf eseri Bornova’ya dönerken Sevinç Pastanesi’nin önünde en eski can dostlarımdan biri olan “Kuş”la ve liseden bir başka ortak arkadaşımla karşılaştım. Kuş askerdeydi, bu aralar döneceğini biliyordum ama telefonu olmadığı için elinde arayamıyordum. O da başkalarından benim İstanbul’a döndüğüm haberini almış o yüzden nasılsa İzmir’de değil diye aramıyormuş. Hayat işte. Sevecen küfürler içeren selamlaşmamızdan sonra aynı akşam Bornova’da buluşmak üzere ayrıldık.

Bornova’da yine liseden bir başka arkadaşım olan “Chi” ile buluştuk, bir kafede oturup geleneksel keyfimiz olan güllü-naneli nargile ısmarladık çay eşliğinde. Kuş da oraya geldi iki saat sonra. Askerden dönen adama neler sorulur 101 başlıklı dersi andıran muhabbetten sonra hadi birer bira içelim dedi Kuş, biz de bu yeni terfi edilmiş Hüramiral’i kırmadık, gittik içmeye...

Amanın, yan mekandan nasıl yüksek sesli ve gevrek bir erkek kahkahası geliyor! Resmen Pavarotti gırtlaklı Hıncal Uluç gülüşü! Tüm mekan pür dikkat amcanın kahkasını dinliyoruz. Kuş “Dayı helal olsun” diyor, ben “Güldüren aynalardaki efektlere benziyor” diyorum, Chi ise “efekt mi acaba?” diyerek şüphelerde...Yan masamızda oturan mini mini sarışın kahin kız ise “Kesin kel ve göbekli bir adam bu” diyor. Hoppala! Kahkahadan karakter analizi yapacak neredeyse...Hızımı alamayıp kahin kıza dönerek “Nasıl anladın bunu?” diyorum, o da bana “Öyle geçti içimden” deyince gidip bakıyoruz ki gerçekten de adam kallavî göbekli ve bildiğin kel! “Tebrik ederim” diyorum, laf arasında uluslararası ilişkiler okuduğunu duyduğum için “sen bu analiz yeteneğini mesleğine enjekte et” diyorum. Kahin kız da bana “bazen oluyor bana öyle, insanların sadece yüzlerina bakıp isimlerini, burçlarını vs. tahmin ediyorum” diyor. Gevrek gevrek gülen ben kendinden emin bir şekilde “Hadi benimkini de tahmin et o zaman” dediğimde sırası ile gelenler şunlar: “Bence uzun bir adın var. Üç heceli büyük ihtimalle. Mesela...Mustafa gibi.” Elimi uzatıp kıza inanmaz gözlerle karışık bir tebrik daha veriyorum ve “ikinci biran benden” diyorum. Kahin kız da inanmıyor nedense bu kadar çabuk tahmin edebildiğine! Ama burcumu bilemedi, o ayrı mesele.

Neyse efendim, sonra sıra arkadaşlarıma geliyor. Bizim Kuş için “Sende Ahmet tipi var” deyince kuş çok bozuluyor, “hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım” diyerek. Kahin kıza “kuşgillerden bir isim” deyince “Kartal” deyiveriyor, bizim Kuş buna da “neden herkes direkt yırtıcılara gidiyor ya!” şeklinde sinirleniyor. Sıra Chi’de...Kahin kız ona da “bence senin adın Serap’tır” deyince Chi “o ne ya, pavyon adı gibi” deyince bu sefer bozulma sırası Kahin Kız’da... Arkadaşların gerçek adlarını söylüyoruz, kız ikisine de oldukça şaşırıyor ve “biz artık kalkalım” mırıltıları eşliğinde mekandan ayrılıyorlar. Tam kapıdan çıkarken “Senin adın da bence Gökçe!” diye bağırıyorum, “Hayır, Aslı!” diye gülüyor ve gidiyor.

Bu dakikadan itibaren Kuş’un “askere gittim geldim, hala daha tanıdığım en yüzsüz ve yayvan herif sensin” gülüşlerine maruz kalıyorum, “yazmadım ya neden yazayım manyak mıyım, yarın gidiyorum” diye kendimi savunsam da “ortam yaratma” konusundaki yüzsüzlüğüme kendim de gülüyorum.

Bitti.

Bitmeeezzzzzzzz!

Zurnanın son deliği: Kuş’un adı “Martı”. Kahin Kız Aslı’nın da es geçmediği üzere herkesin bunu duyduğunda ilk cümlesi “Ama Martı kız adı?”. Adam askerde neler yaşadı acaba, yazık...Chi’nin adı ise “Özde”. O da zor bulunur bir isim ve kesinlikle Serap ile ilgisi yok.

Sözüm meclisten dışarı: Serap adına benim bir gıcığım yok efenim, o arkadaşın şahsi fikri!

1 yorum:

firûze dedi ki...

vay anasını yaa bende bikaç dk muhabbetten sonra burç tahmin edebiliyorum da isim olayı cidden enteresaann :))

Yorum Gönder