9 Temmuz 2010 Cuma

poker gibi

Çelişki yaman şey.

Kendimi “iyi” görüyorum. İster işim olsun ister kişiliğim, “ben az bulunacak cinsten biriyim” diyorum kendime. Buna kendimi inandıracak kanıtlarım var çünkü.
Ama öte yandan, bunun tam tersini kanıtlayacak şeyler de fazlasıyla mevcut. İşim. Hayallerimin, kendime çizdiğim yolun o kadar uzağındayım ki şimdi. Sürünüyorum resmen. “Hak ettiğim bu değil” diyorum. Biliyorum ortam kötü, şanssızım vs. ama, ya “düşündüğüm kadar iyi” değilsem? Belki de “iyi”lik değil aranan? Karakterimin dik başlı yanı bana sorun, büyük sorun.

Öte yandan, özel hayatım da öyle.

Çok yakın bir arkadaşım “yaşın artık kardeş ruhlar yerine vitrin mankenlerini tercih edip hâlâ daha mutlu olabilecek sayıyı geçti Mustafa” demişti. Sözüne uydum. Öğrendiğim şey “kardeş ruhların da dengesiz olabileceği” oldu. Sorun bende mi? Belki. Bu sadece bir konu, çelişki yaşadığım.

Çelişkilerin en yamanı kendisiyle çelişmesi insanın. İçimdeki ses “bu kesinlikle yanlış. Sana mutsuzluk getirecek” dese de çok güçlü şekilde, bazen o içgüdünün beni yanılttığı günleri hatırlayıp dinlememeyi seçiyorum, ya da tam tersi. Sonuçta, mutlu olmak ya da olmamak her zaman yüzde elli şansa bağlı ve içgüdü dinle ya da dinleme, yaşayıp sonuçlarını görmeden bilemezsin. Sonucu gördüğünde de kaderine razı olup "bunu ben seçtim" demekten başka seçenek yok elinde.

İnsan bunu geçiremez ya da tedavi edemez. Her seferinde aynı riskleri almak, aynı acıları çekmek ya da aynı mutluluğu yaşamak için rest çekmek. Herşeyi kaybetmek ya da biraz daha kazanmak.

Hayat poker gibi.