5 Şubat 2010 Cuma

İşte Hayat Yİne...

“Beni özledin mi?”


Hayatta hiçbir soru, hatta “neden buradayız” sorusu bile beni bu kadar kilitleyemez.

“Özledim” diyemem, “özlemedim” hiç diyemem. İki ucu boklu değnek, mutlaka birinin canı yanar bu soruda…

Çocukluğumdan beri ailemin işleri nedeniyle (biraz da kendi seçimimle) yalnız yaşamaya alıştırıldım. Annemle babam yanımda olamayacakları zamanlarda sıkıntı yaşamayayım diye 6-7 yaşlarımdan itibaren “kendi ayaklarım üstünde durmayı” öğrettiler bana, hep “kendi kendine yetebilmelisin” denildi. Yemek ısıtmaktı önce bu “duruş”, sonra “yemek yapmak” oldu, “alışveriş” oldu, “faturalar” oldu falan filan derken bir bakmıştım ki koca evde tek başıma olmaya, bir başka canlının varlığına ihtiyaç duymadan kalkmaya yaşamaya uyumaya alışıvermişim…

Sonra üniversite yılları, yurt hayatı, çok sevdiğim arkadaşlar da olsa biriyle yaşam alanımı paylaşmanın getirdiği o yabancı rahatsızlık…

Derken ilişkiler. İşte sıkıntı burada. Ben çabuk alışırım, hem birlikte olmaya hem yalnızlığa. Hatta bazen yalnız kalmayı özlerim, tehlikeli şey.

“Beni özledin mi?” sorusu beni kilitler çünkü ben özlemem. Özleyemem yani. 6 senedir ailemden ayrı yaşıyorum, ailem dahil hiç kimse anlamaz neden onları özlemediğimi. Aramız kötü değil, onlara karşı sevgimde bir eksik yok, ama “ah keşke yanımda olsalar” demedim. Alışmadım çünkü yanımda olmalarına.

Sevgililerim için de böyle. Elbet istiyorum yanımda olsun, sarılalım, birlikte uyuyalım birlikte uyanalım ama, yanımda olmadığında da ölmem hasretimden. Kimse için o yoğun özlem duygusunu yaşamadım şimdiye dek. Sevinirim geldiklerinde, ama gelemiyorlarsa ya da ben “artık gelme” demişsem, o kadar. Kısa sürer üzüntüm, sonra bir bakmışsın ki aramıyorsun varlığını.

Sevmediğimden mi? Hayır. Sadece özleyemediğimden. Kıskanmayı bilmediğim gibi özlemeyi de bilmem.

Bana sormayın. “Özlemedim” dersem üzülürüsünüz, “özledim” desem bu sözcüğe eşlik edecek duygu yoğunluğu yok içimde…

O değil de, bir İlhan İrem vardı, O’na ne oldu?