26 Ekim 2009 Pazartesi

GÜNDÜZ REKLAMCI, GECE PSİKOLOG

Hayır, çoklu kişilik bozukluğu (MPD) yaşamıyorum efendim, yanlış algılar oluşmasın kafanızda…

Bundan yıllar önce kız arkadaşım adli tıp okumak istediğini söylediğinde tepkim biraz da şakayla karışık “oku tabi bunu istiyorsan, ama sakın akşam eve iş getirme, dellenirim cebinden başka erkeklerin böbreği dalağı çıkarsa” olmuştu. Evet, espri yeteneğim o günlerden bu yana evrim geçirdi diyebiliriz.

Şaka bir yana, hani o meşhur tanımlama vardır ya, “işine özel hayatını karıştırmayacaksın, profesyonel olacaksın” derler…Boşandıkları halde aynı ofiste çalışmaya devam eden çiftler, kuliste birbirlerinin kafasına atılmadık şişe bırakmadığı halde sahnede sarılıp mutlu mesut şarkı söyleyen oyuncular…

Bir de bunun tersi var aslında, ama kimse pek düşünmüyor gibi: Özel hayatına da işini karıştırmayacaksın kardeşim! Bu daha da beter, hani öbür tarafta insanlar “vay be, ne kadar profesyonel” diyorlarsa da, burada kimse hiçbir sıfat altında takdir etmiyor gerçekleştirdiğin büyük başarıyı!

Misal, beni ele alalım. Bakınız, elimde iki adet diploma var. Birinde işletme yazıyor, birinde psikoloji. Yani, hal-i hazırda yetkin ve yetkili bir psikolog olarak hayatıma devam ediyorum. Ama insanların anlamakta güçlük çektiği bir başka kavram ayrımı olarak “meslek” ve “kariyer” konusu işe karışıyor: benim mesleğim psikolog olabilir, ama ben reklamcıyım efendim. Bu böyle biline.

Gelmek istediğimiz nokta şu: benim reklamcılık yaptığımı, mezun olduğumdan beri esas mesleğimle ilgilenmediğimi aklına getirmeyen yakın çevrem, ne zaman başları sıkışsa “sen psikologsun yardım et” diyerek bana koşuyorlar. Hani yakın arkadaşlara, aileye filan ilişkilerimizin samimiyeti çerçevesinde destek oluyoruz ama, üst kat komşumun yeni doğum yapan gelini de gelmesin be kardeşim! Hayır, bir de millet kendi teşhisini çoktan koymuş, öyle geliyor. Pardon da, biz neciyiz burada? Genel kural şudur: Arabanızı tamirciye götürdüğünüzde “Usta bunun şurasında şu var” derseniz usta önce sizin dediğiniz arızayı, sonra da kendi bulduğu gerçek arızayı giderir. Siz de iki katına çıkmış faturanızla kalırsınız. Halbuki dilinizi azcık tutsanız cebiniz daha az hafifleyecek.

Hem kimsenin düşünmediği bir şey var ki hepsinden fena. Şöyle ki, her psikolog adayı eğitimi boyunca şu kurala çok katı bir şekilde uymak üzere yetiştirilir: “Öğrendiklerini kendin ve yakın çevren üzerinde uygulamayacaksın” Neden? Çünkü bunu yaparsan kendine ve sevdiklerine toz konduramayacağın ya da objektif olamayacağın için teoriyi çarpıtmaya başlarsın. Hele kendin üzerinde analizlere çok girersen bir süre sonra kendini tüm savunma mekanizmalarından sıyrılmış şekilde, depresyonun eşiğinde bulma ihtimalin yüzde bir milyon.

Bu yüzden, ey sevgili arkadaşlarım, bana da insaf edin. Psikoloji eğitimi aldım diye her derdinize deva olamam ki…Hem, çoğu zaman, bir arkadaşın görevi bir psikologunkinden çok farklı ve daha zordur. Arkadaş dediğin destek olmakla yükümlüdür, sorgulamakla vs. değil…Hem bazen çok garip isteklerle geliyorsunuz, kendisini terk eden nişanlısını yeniden kendisine döndürmemi isteyen arkadaş mesela, sen psikolog niye arıyorsun bir anlasam…

Özetle, arkadaşınız olmakla psikologunuz olmak arasındaki ayrımı yapmak beni o kadar zorluyor ki, bazen tersliyorsam üzgünüm…Sevgiler!

3 yorum:

Aslısın dedi ki...

Koç olduğunu da söylersem tam bitersin değil mi? Para iste sen gelenlerden, bak bir daha geliyorlar mı sana :)

tzygane dedi ki...

aman ha aslı, yakma beni ayak üstü :)Ya onu da yapamıyorsun, para aldığın zaman yasal yükümlülük altına giriyorsun işte :)

Aslısın dedi ki...

Yükümlülük işi kolay, hallederiz :) Onlar bilmez hem :)

Yorum Gönder